Yazı: Klinik Psikolog Havva Kullakçı
İlişkilerdeki haklarımızı, bir ilişki içindeyken adil ve eşit bir şekilde sahip olduğumuz menfaatler olarak tanımlayabiliriz. Bu haklarımızı koruyabildiğimiz surece ilişkide temel ihtiyaçlarımızı karşılayabilir, kendimizi gerçekleştirebilir ve anlamlı bir hayat sürdüğümüzü düşünürüz.
Bir ilişkide kendimize neleri hak gördüğümüzü veya nelere hakkımız olmadığını kendi ailemizden ve yetişirken kulağımıza çalınan öğretilerden damıttıklarımızla şekillendiriyoruz. Dolayısıyla bir ilişki içindeyken, kendi geçmişlerimizden getirdiğimiz birbirinden farklı hak kavramlarıyla var olmaya çalışıyoruz. Hangi haklara sahip olduğumuzu bilme ya da hakların farkında olmanın yanında, hakkimiz olduğunu düşündüğümüz şeyleri elde etme ya da koruma yöntemleri konusunda da ayrışabiliyoruz.
Bir kısmımız ilişkilerindeki temel haklarına dair daha net ve gerçekçi bir görüşe sahipken, kimilerimiz bu hakların farkında olmadan ya da bilmeden ilişkilerini yürütmeye çalışıyor. Öte yandan, kimilerimizin iç dünyasında haklarla isteklerin birbirine karıştığını, her istek ya da beklentinin bir hakmış gibi kabul edildiğini de görebiliyoruz. Yeterince farkında olmadığımız ya da öğrenemediğimiz haklarla, gerçekçi ve adil olmayan hak tanımlamaları ve ilişki sağlığını riske atan hak arama davranışları maalesef ilişkilerde büyük çıkmazlar yaratabiliyor.
Öncelikle ilişkilerdeki haklarımıza biraz daha yakından bakalım.
En kapsayıcı ve diğer tüm ilişki haklarıyla da oldukça ilintili olan haklarımız duygusal ihtiyaçlarımızın karşılanmasıyla ilgili. Duygusal ihtiyaçların ne olduğu, ortaya çıkma sıklığı ya da yoğunluğu kişiden kişiye göre değişse de evrensel olarak herkesin duygusal ihtiyaçları olduğunu söyleyebiliriz. Bu ihtiyaçların başında ise şefkatin önemli bir yeri var. Duygularımızın görülmesi, sorgulanmadan dinlenmesi, eleştiri ve yargıdan arınmış bir anlayışla karşılanması şefkatin en belirgin göstergelerinden. Fiziksel ve cinsel olarak yakin olmak, günlük hayatta birbirine yönelmek, duygu ve düşünceleri paylaşmak, takdir görmek, nazik bir şekilde davranılmak, ilgilenilmek ve beğenilmek, dertleri paylaşmak, arkadaşlık-dostluk, ilişkide şefkatin olup olmadığını belirleyen etmenlerden bazılarıdır.
Diğer bir duygusal ihtiyacımız kabul görmek. Doğuştan getirdiğimiz özelliklerin yanında, düşüncelerimiz, düşüncelerimizdeki farklılıklar, duygularımız, hayallerimiz ve prensiplerimizi eğip bükmeden paylaşabilmek, bu konular hakkında içimizden geldiği gibi konuşabilmek de ilişkide kabul gördüğümüzü hissettiriyor. Her zaman ayni fikirde olmak, ayni prensipleri benimsemek, aynı yöntemle ihtiyaçlarımızı karşılamak ya da duygularımızı yönetmek için aynı stratejileri uygulamak zorunda değiliz. Bir ihtiyacımız olduğunun kabul edilmesi, herhangi bir konuda farklı bir fikrimizin, farklı duygularımız olduğunun kabul edilmesi en önemli haklarımızdan birisi.
Kimi zaman sınırsız özgürlükle karıştırılan bir kavram olan özerklik de duygusal ihtiyaçlarda önemli bir yere sahip. Ortak yaşamın getirdiği sorumluluk ve görevler dışında günümüzü kendimize göre planlayabilme, partnerimizden farklı ilgi alanlarına sahip olma, ortaklaşa yapılan aktivitelerin dışında boş zaman etkinliklerinde bireysel isteklerimizi dillendirip uygulayabilme, kişisel gelişim ve kendini gerçekleştirmeye dair bireysel hedefler belirleyip buna göre davranabilme özerkliğe dair örnekler olarak sıralanabilir. Kişisel ve özel bir alanımız yokmuş gibi hissetmek, duygu ve düşüncelerimizde baş başa kalabileceğimiz soyut ya da fiziksel bir alanın olmaması özerklik ihtiyacını tehdit edebilir.
Hem duygusal hem de fiziksel olarak partnerimizden herhangi bir zarar görmeyeceğimize dair güvende hissetmek en önemli duygusal ihtiyaçlarımızdan. Duygusal ve fiziksel şiddetten arınmış davranış kalıplarıyla hayatımızı devam ettirmek, partnerimizden de bunu beklemek hem bireysel sağlığımızı hem de ilişki sağlığını korumak adına hayati öneme sahip haklarımızdan sayılabilir. İlişkide kendimizi güvende hissettiren bir başka yön ise ilişkiyi sadakat ve bağlılığı riske atmadan, kaygısız bir şekilde yürütme halidir.
Genelde ilişkinin başlarında, haklarımızı duyurma ve koruma adına bir ihtiyacımız oluşmuyor ya da oluşsa bile gereken uyumu sağlayıp sağlamadığımızı kontrol etmiyor olabiliyoruz. Fakat ilişki ilerledikçe, kimi haklarımızın gözetilmediğini ya da benimsenmediğini görüp sorunlar yasamaya başlayabiliyoruz. Haklarımızı koruma yolunda bireysel öğrenmelerimiz ve yöntemlerimiz de partnerimizle aramızdaki çatışmaların tetikleyicisi olabiliyor. Dolayısıyla haklarımızın farkına varmak, haklarımız hakkında objektif ve gerçekçi bir şekilde düşünmek, haklarımızın ihlal edildiği durumlarda duygu ve davranış düzenleme yöntemlerini dikkatlice ayrıştırmak onları korumak adına atacağımız ilk adımlardan biri olmalı.
Bireysel iyilik halimizi ve ilişki sağlığını riske atmadan haklarımıza nasıl sahip çıkarız ise bir sonraki yazının konusu olacak. Takipte kalmanız dileğiyle…
Comments